İletişimin, bilgi alışverişinin yanı sıra bağış toplama, ürün pazarlama, kişi/kurumları şikâyet gibi çok çeşitli amaçlarla kullanılan sosyal medya, özellikle son yıllarda belli alanlardaki adalet arayışında da bir tür eşik işlevi görmeye başladı. Bunun getirisi olarak yargılama süreçleri konusunda derinlikli bilgi sahibi olmayan ve hatta bilgisi sadece sosyal medya ile sınırlı olan halkın linç yoluyla adaleti sağlamaya çalıştığını görüyoruz. Böylece sosyal medyayı dev bir adliyeye dönüştürüp, adil olmak isterken belki de adaletten uzaklaşıyoruz.

Linç yoluyla adaleti sağlamaya çalışmak; caydırıcılık, cezaların hızı ve ödetme işlevi vs. gibi bazı yönlerden bakıldığında cazip gelse de adaletin sağlanması noktasında oldukça sakıncalı durumlara yol açabilmektedir.

Öncelikle, sadece sosyal medya aracılığı ile edinilen bilgiler doğrultusunda ve dolayısıyla çok sınırlı bilgiler çerçevesinde; hızlıca, belki de düşünmeden yargılayıp, bir kişiyi hedef gösterip infial yaratmak insan onuru bakımından telafisi mümkün olmayan zararlara neden olabilmektedir. Eldeki sınırlı kaynaklara dayanarak varılan kanının yanlış olma ihtimali oldukça yüksektir. Bu durumda adil bir düzen gayesi ile kullanılan linç yönetimi, tersine adil düzeni bozucu bir işlev görmektedir. 

Linç düzeninde, şüpheli sıfatına sahip kişiler hakkında kesinleşmiş mahkumiyet hükmü varmışçasına, “lekeleyici ve aşağılayıcı” ifadeler kullanılmakta, böylelikle kişinin “masumiyet karinesi altında yargılanma hakkı “ ihlal edilmektedir. Bir şüpheli/sanık hakkında herhangi bir hüküm yok iken, teknik olarak masum kabul edilmekte ve yargılama faaliyeti buna göre yürütülmekte iken sosyal medya ve çeşitli mecralarda kişiler ilkel yaşam tecrübelerine dayalı bir delil değerlendirmesi ile fırçalanmaktadır. Ve bu ifadeler ile soruşturmayı yürütmesi gereken kişi ve kurumların soruşturmayı sağlıklı bir şekilde yürütmesi engellenmekte, kişinin “Adil yargılanma hakkı” elinden alınmaktadır. Neticede sosyal medya yargılamasıyla yaratılan infial sonrasında yargı kararlarının yönlendirilebilmesi ile yargısız infazların ve cezai popülizmin önü açılmaktadır. ‘O tutuklansın’, ‘Bu serbest kalsın’ diye atılan tweetler her zaman adalete hizmet etmemekte, masumiyet karinesi, lekelenmeme hakkı gibi temel bazı ilkelere zarar vermektedir. 

Diğer yandan, kamuoyu yargılamasında bir ‘mağduriyet hiyerarşisi’ bulunmaktadır. Kamuoyunun suç mağdurlarına ilgisinin, mağdurun “ideal” bir portre sunması hâlinde en yüksek seviyeye ulaştığına dikkat çeken Nils Christie, ideal mağduru şöyle tanımlamıştır “Suça maruz kaldığında bütünüyle ve meşru mağdur statüsünün anında teslim edildiği kişi ya da kişiler kategorisi.” Greer de ideal mağduru, savunmasız, masum, korunmasız, sempati ve şefkate layık kişiler olarak tarif etmektedir. Yaşlı kadınlar ya da küçük çocuklar, tipik ideal mağdurlardır. Buna karşın, genç erkekler, evsizler, uyuşturucu problemi olanlar ve o toplumdaki marjinal grupların meşru mağdur statüsüne ulaşmaları çok daha zordur. Bu anlamda bir mağduriyet hiyerarşisinden söz edilebilir. Bir uçta, ideal mağdur statüsüne kavuşanın kolektif bir yas yaratabildiği örnek dururken, diğer uçta asla meşru mağdur statüsüne erişemeyen, hatta daha kötüsü “hak etmeyen mağdur” olarak görülen, hatta farkına bile varılmayan örnekleri bulmak zor değildir. Oysa adalet, herkes içindir.

Adalet terazisi çok hassastır. Bu hassas denge ise hukukla, hukukun öngördüğü araç ve yollarla sağlanır. Hukuk, bir yandan kategori, durum ve koşul ayırt etmeksizin mağduru korurken diğer yandan üzerine suç atfedilen kişiyi de suçu sabit olana kadar korumakta ve suçu sabit olan kişiye ise adil bir ceza verme konusunda bir eşik olmaktadır. Dolayısıyla daha adil bir düzen için şiddet, sosyal medya gibi çeşitli mecraların insafına bırakılmadan hukuk içinde ve adalet ölçüsünde çözülmelidir. Eğer bu sağlanamazsa, adil düzene en büyük zarar, tam da bu noktada verilir.

Adalet Nur Gençtürk

Paylaş: