Kasten insan öldürme suçuna teşebbüs suçu teknik olarak kasten yaralama suçu ile çeşitli benzerlikler göstermektedir. Aslında öldürmeye teşebbüs de bir nevi yaralamadır. Bu noktada bir suça ne şekilde teşebbüs edilebileceğini açıklamak gerekmektedir. Suça teşebbüs, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 35. maddesinde yer almaktadır. Buna göre kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da, elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulacak ve daha az ceza verilecektir. Yani kişiye öncelikle kasten öldürmeden ceza verilecek daha sonra teşebbüs nedeniyle cezası indirilecektir.
Bu noktada kasten öldürmeye teşebbüs ile kasten yaralama arasındaki en büyük fark kast unsurudur. Fail öldürme kastıyla hareket ettiyse öldürmeye teşebbüsten ceza verilecektir. Ancak kişinin kastı yaralama ise bu suçtan ceza verilecektir. Kasten öldürmeye teşebbüsün cezası ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onüç yıldan yirmi yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine dokuz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasıdır. Ancak kasten yaralamada ise verilecek ceza fiil ve mağdura göre değişecek olsa da kasten öldürmeye teşebbüsün cezasına oranla çok da hafif bir hapis cezasıdır.
Yargıtay her iki suçu ayırt edebilecek çeşitli ölçütler koymuştur. Buna göre; fail ile mağdur arasındaki husumetin nedeni ve niteliği, failin suçta kullandığı aracın mahiyeti, atış veya darbe sayısı ile mesafesi, mağdurun vücudunda oluşan yaraların yerleri ile nitelik ve nicelikleri, hedef seçme imkanı olup olmadığı, olayın akışı ve sebebi ve failin işlemeyi kastettiği suçun oluşmasına iradesine dışında engel bir halin bulunup bulunmadığı hususları, adam öldürmeye teşebbüs ve yaralama suçlarını birbirinden ayıran ölçütler olarak belirlenmiştir
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 08.07.2008 tarihli ve 2008/1-88 E., 2008/184 K. sayılı kararına göre kasten öldürme kastının oluşabilmesi için şu şartlar gereklidir.
a) Fail ile mağdur arasında olay öncesine dayalı, öldürmeyi gerektirir bir husumetin bulunup bulunmadığı,
b) Olayda kullanılan vasıtanın öldürmeye elverişli olup olmadığı,
c) Mağdurdaki darbe sayısı ve şiddeti,
d) Darbelerin vurulduğu bölgenin hayati önem taşıyıp taşımadığı,
e) Failin fiiline kendiliğinden mi, yoksa engel bir nedenden dolayı mı son verdiği,
f) Olay sonrası mağdura yönelik davranışları, başka bir anlatımla olayın kendine özgü tüm özellikleri dikkate alınarak saptanmalıdır.
Bu nedenle her somut olay kendi içerisinde kendi dinamiklerine göre değerlendirilmelidir. Savunma hakkının eksiksiz kullanılması adına her iki suçun da ceza hukuku alanında ihtisas yapmış müdafilerce incelenerek savunma yapılması hayati önem arz etmektedir.